NİÇİN UNUTUYORUZ
|
Hastalığın tedavisi, hastalığın keşfiyle başlar. Hastalık
keşfedilmeden ve sebepleri bilinmeden tedavi mümkün değildir. Demek ki,
tedavi için ilk önce hastalığın sebepleri bilinmeli ve daha sonra o sebepler
yok edilmelidir. Bu sayede tedavi gerçekleşmiş olur. 1. Sebep: Öğrenme işleminin içine beynin sağ lobunu sokmama ve sadece sol lobu kullanarak öğrenmeye çalışmaktır. Beyninin sadece sol lobunu kullanarak öğrenmeye çalışan birisi, tek kanatla uçmaya çalışan bir kuşa veya tek bacakla koşmaya çalışan bir insana benzer. Bir kuş tek kanadıyla ne kadar uçabilirse ve bir insan tek bacağı ile ne kadar koşabilirse, insan da beyninin sadece sol lobunu kullanarak o kadar sağlıklı öğrenebilir. Beynin sağ lobunu kullanmaktan maksadımız; öğrenmede hayali devreye sokmaktır. Başka bir ifadeyle okumak yerine bilgiyi seyretmektir ve bilgileri anı formatında beyne göndermektir. Bir formülü, bir telefon numarasını, bir cümleyi, bir
konuşmayı vs. hangi tip bilgi olursa olsun, o bilgiyi resimleyebildiğinizde
beyninizin sağ lobunu öğrenme işinin içine sokmuş ve sağlıklı bir öğrenme
gerçekleştirmiş olursunuz. Bir şarkıyı dinlerken de aynı olay cereyan etmektedir. Şarkının sözleri sol lopta, müzik ve ritim ise sağ lopta işlenmektedir. İki lop dengeli bir şekilde çalıştığı için birkaç defa aynı şarkıyı dinlediğimizde, ezberlemeye çalışmadığımız hâlde şarkıyı mırıldanmaya başlarız. Eğer o şarkının sözlerini müzik olmaksızın kâğıda bakarak ezberlemeye çalışsaydık defalarca okumak zorunda kalırdık. Bunun sebebi, müzik ve ritmin olmaması ve bundan dolayı da beynin sadece sol lobunun çalışması ve sağ lobun atıl kalmasıdır. 2. Sebep: Unutmanın bir başka sebebi de bilgilerin beynin neresinde olduğunu bilmemektir. Buna, daha önce de ifade ettiğimiz gibi “yer meçhuliyeti” diyoruz. Mesela bir kalemi evinizde saklasak ve bulmanızı istesek kalemi bulabilirsiniz. Ama kalemi oturduğunuz şehirde saklasak ve bulmanızı istesek asla bulamazsınız. Hele dünyada saklasak bulmanız asla mümkün değildir. Aynen bunun gibi, bilgiler kalem büyüklüğündedir. Beynimiz ise dünyadan daha büyüktür. Kalem hükmündeki bilgiler, dünya hükmündeki beyne gönderildiğinde düşme noktası belli olmazsa bilgiye ulaşılamaz. Evet, bilgi beyindedir. Ama neresinde? Bilgiyi beynin belli bir noktasına göndermeyen kişinin hâli, çölde kaybettiği yüzüğü arayan kişinin hâli gibidir. Ya da okyanuslara fırlatılmış bir taşı bulmaya çalışan kişinin hâli gibi… Yüzük ve taş küçük, çöl ve okyanus büyük olduğundan o eşyalara ulaşmak neredeyse imkânsızdır. Hatta çıkarttığımız gözlüğü tekrar takmak istediğimizde yerini bulamayıp aramamızın sebebi de budur. Gözlüğü nereye koyduğumuzu bilmemek… Ancak ev küçük olduğundan ve her yerine bakmak mümkün olduğundan dolayı gözlüğümüzü kaybetmeyiz ve buluruz. Eğer evimiz bir şehir kadar büyük olsaydı, herhâlde her gün bir gözlük kaybederdik. Bilgileri kaybettiğimiz gibi… Madem unutmanın iki sebebi vardır ki, bunlardan bir tanesi
beynin sağ lobunu öğrenme işinin içine sokmamak, diğeri ise bilgileri beyne
gelişigüzel göndermek ve bilginin saklandığı noktayı bilmemektir. O hâlde biz
iki şeyi yapabilirsek: Ezberlemenin yolu bilgiyi resimlemekten geçiyor. Resimlenen bilgiler kolayca ezberleniyor ve unutulmuyor. Resimlenmeyen bilgiler ise hem zor ezberleniyor hem de kolayca unutuluyor. İşte bu sebepten dolayı, bir konuyu ezberlemek için onu resim hâline getirmeliyiz. Bunu başardığınızda konuları beyne anı formatında gönderecek ve bir daha asla unutmayacaksınız. İnsan nasıl ki anılarını ve kendi başından geçen ilginç olayları unutamıyorsa, anı formatında beynine gönderdiği bilgi ve konularını da unutamamaktadır. Konularını resim hâline getirmek için “Anahtar Kelime Bulma” tekniğini kullanıyoruz. |